Tayfun Talipoğlu’nun dediği gibi Karadenizli Olmak için
Karadenizde doğmak gerekmiyor, Sevdalanmak Yeter. Gerçekten benim Karadeniz
sevdamı özetleyen bir cümle.
İlk olarak 1996 yılında Karadeniz yayla turlarında başlayan
sevgi giderek artmaktadır.
Karadeniz turunda kendinizi sanki yurtdışına çıkmış gibi
hissedeceksiniz. Yediğiniz yemekler, dinlediğiniz müzikler, halk oyunları, farklı
diller konuşan insanlar ve fıkra gibi komik olaylar sizi farklı bir kültürün
içine sokuyor ve gezi sırasında o kültür tarafında dışlanmayıp hem kendiniz hem
onların çabasıyla o kültürün içine giriveriyorsunuz.
Yaşadığımız şehirde hiç dinlemediğimiz melodiler bir
haftalık gezi boyunca dilimizden düşmüyor. Gökhan Birben, Cimilli İbo, Karmate
gibi sanatçı ve grupların şarkılarını ezberleyip albümleri tur sonrası
çantamızda hatıra olarak kalıyor.
Kar yağdi dağlaruma /
Sevduğum uşumedum / Seni böyle severken
/ Sonini düşunmedum
Geldi ayriluk vakti /
Gene deşildi yürek / Ot yesam
yaylalarda / Bana ne lazim borek
2012 yılı turlarında dilimizden düşmeyen bir Gökhan Birben
parçası.
Müzik dışında tabiyki Karadeniz turlarının olmazsa olmazı
Horon oynamak ve öğrenmek,
Kemençe, tulum, kaval, akordion ve davul zurna ile oynanana
değişik horon çeşitleri olsada tur sırasında en çok kemençe ve tulum eşliğinde
oynan oyunlar ilgimizi çekiyor. Kemençe ile oynan çok hareketli olsada en
zevkli ve insanları birbirine yakınlaştıran tulum ile oynanan horonun ayrı bir
tadı oluyor. Genelde öğrenilmesi kolay olmasından dolayı herkes rahatlıkla
oynayabiliyor. Tulum ile horon aslında insanları birbirine yakınlaştırmak,
sevdiğiniz birine duygularınızı anlatmak, veya sevmediğiniz birine sitem etmek
için bir fırsat oluyor bölge halkı için. Tulum çalar ve oyunu 1 kişi yönetir.
Oyunu yönetenin verdiği komutları oynayan herkes yapmak zorundadır. Oyun
sırasında fora dendiği zaman, türkü söylenir veya atışma yapılır. 3 veya 4 kişi
birlikte türkü ve mani söyler diğerleri tekrarlar, aklımda kalan 2 tane mani
- Derenin düzüne bak / aynadaki yüze bak/ kız beni
begenmedin / aldığın öküze bak
- Koyverdin gittin beni / Allah belanı versin / dilerim tez
zamanda / hoca selanı versin
Bir gezi sırasında Ayder yaylasında çise isimli cafe de
horon sırasında bana yazılan bir mani beni çok duygulandırmıştı.
Horon ne güzel oyun / yokmu bunun tarifi / nede güzel
oynuyor / Tempo Tur’un Arifi
Tabi bunun üzerine bende altta kalmadım
Balıklar allı pulli / bir tanesi guguli / dokunmayın Arif’e
/ o da Allahın kulu
Akşam horon oynuyoruz ama gündüzleri neler yapıyoruz.
Karadeniz turlarının olmazsa olmazı Uzungöl, ayder ve sumela
manastırından bahsetmeye zaten gerek yok. Diğerlerinide nasıl anlatabilirimki
sanırım kitap yazsam anca yeterli olacaktır.
Atlas dergisinin dediği gibi bulutların sevdalısı, benimse
kesinlikle ölmeden görmeniz gereken yer diye bahsettiğim Pokut yaylasını.
Karadeniz turlarında etkilendiğim yerlerden biriside
Arhavide Mençuna şelalesi, ulaşılması zor anlamına gelen Mençuna tam ismine
göre gerçekten. Zahmetli bir yürüyüşten sonra önüne gelene kadar görünmeyen bu
şelaleyi sevmemin bir diğer nedeni de buranın turizme açılmasında benimde
katkımın olmasıdır sanırım.
Kaçkarların ve Karadenizin görülebildiği ki hatta denizin
karşı kıyısının da görüldüğü Huser yaylasını burada nasıl anlatabilirimki size,
Kavrun yaylasından yürüyüşe başlayıp çengovit göllerine gidiş dönüş 6 saatlik
yürüyüş yapıp öğle yemeğinde kumanya yerken, tura katılan misafirlerimizden
sevgili Mustafa bey’in dediği gibi hayatımda yediğim en güzel peynir ve domates
bunlardı demesini,
sevgili tunç’un gördüğü tüm göllere girmek için mayosunu
yanında taşıyıp abi bugün proğramda göl varmı diye sormasını,
Temmuz ayında
Uzungöl yaylalarında yürüyüp karların üzerinde poşetlerle kayak yapmayı,
Yaylalarda binlerçe renk ve çeşit çiçeklerin içinden misafirlarimizi araçlara
bindiremediğimi,
mangal partilerimizi, Çayelinin kurufasulyesini, ibo dayının
ben ne yaparsam onu yiyeceksiniz diyip parmaklarımızı yediğimiz yemeklerini,
Macahel’in balını, Kenanın espirilerini, İkizdere’de kaplıca keyfi yaparken
üstünüze kar veya yağmur yağmasını,
Şimşirli köyünde yüksel abinin fındık
ateşinde pişirdiği inanılmaz köfteleri, Tempo’nun Bulutların üstünde olmak
ister misiniz ? sloganın gerçek bir slogan olduğunu, Ağustos ayında sahil
yolundan geçerken yol kenarlarındaki kurutulmak için serilmiş fındıkların
muhteşem görüntüsünü, çay bahçelerinde çay toplayan kadınların emeğini
güzelliğini, Fırtına deresinde rafting keyfini,
Bunların hepsini nasıl anlatayımki, tura katılıp yaşamanızı
tavsiye edebilirim sadece.
Uzungöl yaylalarında gezerken aracın radyatörünün delinmesi
sonucu kara kara düşündüğüm anda uzungöle kaç saatte yürürüz diye düşünürken
aracın gelmesi ve kaptanın ön koltuğa 20 litrelik su bidonu koyup hortumla
radyatöre su takviyesi yapıp, arabaya serum taktık demesini ve bu yaratıcı
zekayı sanırım sadece karadenizde görebilirsiniz.
Bozuk yayla yollarına çıkarken misafirlerin korktuğunu fark
eden minibüs şoförünün sakinleştirme takdiği. “ben her yıl 3 defa kaza yaparım, bu
sene 3 tanesinide yaptım rahat olun”
Uzungöl’de akşam bayanlar tuvaletine elinde kız çocuğu ile
giren erkeğin “bacım burası bayanlar tuvaletimi erkekler tuvaletimi ?” diye
sorup kızlardan karışıktır cevabı alması.
Ayderde kaldığımız sis otelin yeğeni otelin önüne park
ettiği aracın tüm camları açıkken kapıyı kilitlemesi.
Daha o kadar çok varki, birkaç tanesi bunlar, sizde bu komik
olaylar yaşamak istemezmisiniz.
Sevgili Kazım Koyuncu’nun dediği gibi Hey gidi Karadeniz,
doldun da taşamadun, etmiyelum sedaluk edenler yaşamadı sözleri her zaman
dilimde ve aklımdadır.
Ama ben sevdalandum işte bu dağlara, göllere çiçeklere,
şelalelere, yollara, insanlara vede Trabzonsporuma aşık oldum. Kalbimin bir
yanı hep orada kalıyor. 2003 yılında geçirdiğim kalp ameliyatı öncesi doktoruma
ilk sorduğum soru bi daha karadenize gidebilecekmiyim, işte böyle sevdalandum
karadenize.