16 Nisan 2013 Salı

Hey Gidi Karadeniz

Tayfun Talipoğlu’nun dediği gibi Karadenizli Olmak için Karadenizde doğmak gerekmiyor, Sevdalanmak Yeter. Gerçekten benim Karadeniz sevdamı özetleyen bir cümle.
İlk olarak 1996 yılında Karadeniz yayla turlarında başlayan sevgi giderek artmaktadır.
Karadeniz turunda kendinizi sanki yurtdışına çıkmış gibi hissedeceksiniz. Yediğiniz yemekler, dinlediğiniz müzikler, halk oyunları, farklı diller konuşan insanlar ve fıkra gibi komik olaylar sizi farklı bir kültürün içine sokuyor ve gezi sırasında o kültür tarafında dışlanmayıp hem kendiniz hem onların çabasıyla o kültürün içine giriveriyorsunuz.
Yaşadığımız şehirde hiç dinlemediğimiz melodiler bir haftalık gezi boyunca dilimizden düşmüyor. Gökhan Birben, Cimilli İbo, Karmate gibi sanatçı ve grupların şarkılarını ezberleyip albümleri tur sonrası çantamızda hatıra olarak kalıyor.
Kar yağdi dağlaruma  / Sevduğum uşumedum / Seni böyle severken  / Sonini düşunmedum
Geldi ayriluk vakti  / Gene deşildi yürek  / Ot yesam yaylalarda  / Bana ne lazim borek
2012 yılı turlarında dilimizden düşmeyen bir Gökhan Birben parçası.
Müzik dışında tabiyki Karadeniz turlarının olmazsa olmazı Horon oynamak ve öğrenmek,
Kemençe, tulum, kaval, akordion ve davul zurna ile oynanana değişik horon çeşitleri olsada tur sırasında en çok kemençe ve tulum eşliğinde oynan oyunlar ilgimizi çekiyor. Kemençe ile oynan çok hareketli olsada en zevkli ve insanları birbirine yakınlaştıran tulum ile oynanan horonun ayrı bir tadı oluyor. Genelde öğrenilmesi kolay olmasından dolayı herkes rahatlıkla oynayabiliyor. Tulum ile horon aslında insanları birbirine yakınlaştırmak, sevdiğiniz birine duygularınızı anlatmak, veya sevmediğiniz birine sitem etmek için bir fırsat oluyor bölge halkı için. Tulum çalar ve oyunu 1 kişi yönetir. Oyunu yönetenin verdiği komutları oynayan herkes yapmak zorundadır. Oyun sırasında fora dendiği zaman, türkü söylenir veya atışma yapılır. 3 veya 4 kişi birlikte türkü ve mani söyler diğerleri tekrarlar, aklımda kalan 2 tane mani
- Derenin düzüne bak / aynadaki yüze bak/ kız beni begenmedin / aldığın öküze bak
- Koyverdin gittin beni / Allah belanı versin / dilerim tez zamanda / hoca selanı versin
Bir gezi sırasında Ayder yaylasında çise isimli cafe de horon sırasında bana yazılan bir mani beni çok duygulandırmıştı.
Horon ne güzel oyun / yokmu bunun tarifi / nede güzel oynuyor / Tempo Tur’un Arifi
Tabi bunun üzerine bende altta kalmadım
Balıklar allı pulli / bir tanesi guguli / dokunmayın Arif’e / o da Allahın kulu

Akşam horon oynuyoruz ama gündüzleri neler yapıyoruz.  
Karadeniz turlarının olmazsa olmazı Uzungöl, ayder ve sumela manastırından bahsetmeye zaten gerek yok. Diğerlerinide nasıl anlatabilirimki sanırım kitap yazsam anca yeterli olacaktır.
Atlas dergisinin dediği gibi bulutların sevdalısı, benimse kesinlikle ölmeden görmeniz gereken yer diye bahsettiğim  Pokut yaylasını.
Karadeniz turlarında etkilendiğim yerlerden biriside Arhavide Mençuna şelalesi, ulaşılması zor anlamına gelen Mençuna tam ismine göre gerçekten. Zahmetli bir yürüyüşten sonra önüne gelene kadar görünmeyen bu şelaleyi sevmemin bir diğer nedeni de buranın turizme açılmasında benimde katkımın olmasıdır sanırım.
Kaçkarların ve Karadenizin görülebildiği ki hatta denizin karşı kıyısının da görüldüğü Huser yaylasını burada nasıl anlatabilirimki size, Kavrun yaylasından yürüyüşe başlayıp çengovit göllerine gidiş dönüş 6 saatlik yürüyüş yapıp öğle yemeğinde kumanya yerken, tura katılan misafirlerimizden sevgili Mustafa bey’in dediği gibi hayatımda yediğim en güzel peynir ve domates bunlardı demesini, 
sevgili tunç’un gördüğü tüm göllere girmek için mayosunu yanında taşıyıp abi bugün proğramda göl varmı diye sormasını, 
Temmuz ayında Uzungöl yaylalarında yürüyüp karların üzerinde poşetlerle kayak yapmayı, Yaylalarda binlerçe renk ve çeşit çiçeklerin içinden misafirlarimizi araçlara bindiremediğimi,
mangal partilerimizi, Çayelinin kurufasulyesini, ibo dayının ben ne yaparsam onu yiyeceksiniz diyip parmaklarımızı yediğimiz yemeklerini, 
Macahel’in balını, Kenanın espirilerini, İkizdere’de kaplıca keyfi yaparken üstünüze kar veya yağmur yağmasını, 
Şimşirli köyünde yüksel abinin fındık ateşinde pişirdiği inanılmaz köfteleri, Tempo’nun Bulutların üstünde olmak ister misiniz ? sloganın gerçek bir slogan olduğunu, Ağustos ayında sahil yolundan geçerken yol kenarlarındaki kurutulmak için serilmiş fındıkların muhteşem görüntüsünü, çay bahçelerinde çay toplayan kadınların emeğini güzelliğini, Fırtına deresinde rafting keyfini,
Bunların hepsini nasıl anlatayımki, tura katılıp yaşamanızı tavsiye edebilirim sadece.
Uzungöl yaylalarında gezerken aracın radyatörünün delinmesi sonucu kara kara düşündüğüm anda uzungöle kaç saatte yürürüz diye düşünürken aracın gelmesi ve kaptanın ön koltuğa 20 litrelik su bidonu koyup hortumla radyatöre su takviyesi yapıp, arabaya serum taktık demesini ve bu yaratıcı zekayı sanırım sadece karadenizde görebilirsiniz.
Bozuk yayla yollarına çıkarken misafirlerin korktuğunu fark eden minibüs şoförünün sakinleştirme takdiği. “ben her yıl 3 defa kaza yaparım, bu sene 3 tanesinide yaptım rahat olun”
Uzungöl’de akşam bayanlar tuvaletine elinde kız çocuğu ile giren erkeğin “bacım burası bayanlar tuvaletimi erkekler tuvaletimi ?” diye sorup kızlardan karışıktır cevabı alması.
Ayderde kaldığımız sis otelin yeğeni otelin önüne park ettiği aracın tüm camları açıkken kapıyı kilitlemesi.
Daha o kadar çok varki, birkaç tanesi bunlar, sizde bu komik olaylar yaşamak istemezmisiniz.
Sevgili Kazım Koyuncu’nun dediği gibi Hey gidi Karadeniz, doldun da taşamadun, etmiyelum sedaluk edenler yaşamadı sözleri her zaman dilimde ve aklımdadır.
Ama ben sevdalandum işte bu dağlara, göllere çiçeklere, şelalelere, yollara, insanlara vede Trabzonsporuma aşık oldum. Kalbimin bir yanı hep orada kalıyor. 2003 yılında geçirdiğim kalp ameliyatı öncesi doktoruma ilk sorduğum soru bi daha karadenize gidebilecekmiyim, işte böyle sevdalandum karadenize.

10 Kasım 2011 Perşembe

Kurban Bayramı Şile, Ağva, Yedigöller Gezisi

06 Kasım Pazar
Sabah saat 07:30 da Tempo Tur'un önünden hareket ile gezimiz başladı, yoldan binen misafirleri alarak 41 kişilik grubumuz ile yola koyulduk. Gerede yakınlarında kısa bir mola verdik, mola sonrası yeniçağa gölü ve bolunun ormanlarının sonbahar manzaraları eşliğinde Boluda bizi bekleyen minibüslerimizle yedigölle'e doğru yola koyulduk. Sarımustan orman işletmesinde kısa bir dağ havası almak için durduk, bu arada köylü kadınların yayladan getirmiş oldukları ürünleri inceledik. Nihayet saat.12:00 sularında Yedigöller görünmeye başlasada yolda zaman zaman buzlanmadan dolayı küçük heyecanlar yaşayarak yedigöller'in en nazlısını görerek araçtan iniyoruz. İnce ve sazlıgöl'ün güzel görüntülerini fotoğraflayarak, nazlıgöl ve kurugöl ziayaretlerimizi gerçekleştirerek Büyük Göl kıyısında mangal partisinde keyif yapmak kadar güzel bir durum olamazdı o an için.
çok keyifli bir mangal partisi sonrası alt bölümde yer alan; Büyük Göl, Serin Göl, Derin Göl ve Yedigöller Şelalesini görerek Dilek çeşmesinde yürüyüşümüzü sonlandırıyoruz. Dönüş yolumuzda 500 yaşındaki Karaçam'ı ziyaret etmek için muhteşem bir patikada kayın ağaçları arasında keyifli bir yürüyüş yaptıktan sonra minübüslerle Bolu'ya oradan da otobüsümüzle Düzce konaklayacağımız Hızel otele ulaşıyoruz. Çok şirin bir otel akşam yemeği ve kahvaltı açık büfe.
07 Kasım Pazartesi
kahvaltı sonrası 08:30 da yola koyulduk. bayramın 2. günü olması ve sabah erken saatten dolayı yollar çok sakindi. Adapazarına yaklaştığımızı Sakarya Nehrinn üzerinden geçtiğimizde anladık. 15 dakika toplamda 1 saatlik yolculuk sonrası Poyrazlar Gölündeyiz. Göl çok sakin sanki bizim için özel açılmış bugün kimsecikler yok, Göl kıyısında yürüyüş yapıyoruz, yürüyüş sonrası misafirlerimize çay ve kahve ikram ettikten sonra bu gün beni yanlız bırakmayın diyen Poyrazlar gölünden ayrılmak zorundayız. Daha hareketli bir göl olan Sapanca Gölünü ziyaret ediyoruz. Göl kıyısında yürüyoruz, heryerde restoran ve cafeler var, hava biraz serin, yemek fiyatları çok pahalı olduğu için öğle yemeğine bir sürpriz yapıp Maşukiye'ye gidiyoruz. Köyevi restoranda şömineli 



salonu bize ayırmışlar oooooo yemekler harika Güveçte mantar, eritme peynir, alabalık hepsi birbirinden harika görünüyor.Yemek sonrası grubumuz yürümeye iyice alıştığı için Maşukiye'de vadi içinde kısa bir yürüyüş yaparak muhteşem doğasını görüntülüyoruz. Daha sonra Şile'ye doğru yola koyuluyoruz.  Nihayet Şile'deyiz  hava kararmadığı için Türkiye'nin En büyük Deniz Feneri olan Şile Feneri'ni ziayeret ediyoruz. 2010 yılında Fenerin 150. yaş günü kutlandı ve Fenere Şile Bezi giydirilmişti o fotoğraflarıda inceledikten sonra Otelimize yerleşip dinleniyoruz. Akşam yemekte Canlı müzik var, eğlenceli bir gece geçiriyoruz.

08 Kasım Salı
Her zaman olduğu gibi saat 08:30 da yoldayız, Bugün öncelikle Riva'ya gidecektik ancak rivaya 10 Km kala köprü yıklıdığı için geri dönmek zorunda kaldık ve alternatif yol çok uzak olduğu için gezimizden riva'yı çıkardık, Tempo Tur'un yarın için bir sürprizi olacak ama misafirlere söylemiyorum.Polonezköy'deyiz Kiliseyi dıştan fotoğrafladıktan sonra Anı evinde polonyalı eski muhtar amcadan köyün tarihini dinliyoruz, arasırada sitemlerini dinledikten sonra köy meydanında Türkiye'nin ilk arıcılık müzesini gezip arı ürünleri alışverişi yapıyoruz. 

Polonezköy'e gidince yapılacak ilk şeylerden biri 5 km lik yürüyüş yolu gürgen, kestane ağaçları arasında çoğu zaman gökyüzünü bile görmeden yaklaşık 1,5 saatlik yürüyüşten sonra öğle yemeği molası veriyoruz, Buraya özgü yemek yemek isteyen misafirlerimizi Leonardo restorana gönderiyoruz biraz pahalı ama yemekler müthiş. daha ekonomik yemek için gülsen restoran var, ev yemekleri, ızgara çeşitleri ve gözleme seçenekleri var. Yemek sonrası polonezköy'ün olmazsa olmazı Polina'da ev yapımı tatlıların tadına bakmaya gidiyoruz. Aman tanrım bütün istanbul burdamı oturacak yer bulan kendini şanslı sayıyor. Saat 15:00 de Şile'ye dönüyoruz. Otele gidecek misafirlerimizi gönderiyoruz ve grubun büyük bir çoğunluğu ile şile Limanında yürüyoruz, mendireğin ucundan güneş batmaya başlıyor, manzara muhteşem hiç gidesim yok ama hava serinlemeye başladı. Otelimize dönüp sıcak bir şeyler içmeliyiz.
09 Kasım Çarşamba
08:30 da yoldayız misafirler biraz kızıyorlar ama kış mevsimi erken çıkmak zorundayız. Sahil yolundan 1 saatlik yolculuk sonrası Ağva'nın göksu çayındayız, Burası son yıllarda dizilerden sonra çok popüler bir yer haline geldi, 10 yıl önce 1 elin parmaklarını geçmeyen otel sayısı şu anda sayılmayacak kadar çok. Nehirde Çok güzel bir tekne turu yapıyoruz şansımız varmış tek tük de olsa su kaplumbağalarınıda görüyoruz. Tekne turu sonrası Gizlibahçe restoranda çayımızı içtikten sonra tempo Tur'un riva yerine sürprizi Karadenizde tekne turu; Ağvanın yeşilçay kısımından 4 tane tekne kiralıyarak karadenize açılıyoruz, Kilimli koyuna kadar çok güzel görüntüler eşliğinde gezimizi tamamlayıp Kerpe'ye doğru yola çıkıyoruz. Kerpe'nin muhteşem manzaralı kayalıklarını ziyaret ettikten sonra Zeynep Değirmencioğluna filmlerde eşlik eden Sertan Acar'ın restoranında öğle yemeği molası, tesis çok güzel şansımıza Sertan bey yokmuş, balıklar müthiş derken, Sertan bey tekneyle balıktan geldi, 3 tane palamut yakalamış, Güzel bir yemek sonrası gezimizi tamamlanmış olmanın keyfiyle Ankara'ya doğru yola koyuluyoruz.  Tekrar Görüşmek üzere..



Arif Çakır
Tempo Tur

Gezinin Fotoğrafları için Tıklayınız...